KAPADOKYA DOĞAHAN

Kapadokya: Doğa Harikası

   16

Kapadokya, Türkiye’nin en önemli kültür turizmi merkezidir. Bölgenin temel değeri olan peribacaları, dünyada emsali bulunmayan doğal varlıklardır. Son yıllarda yaygınlaşan sıcak hava balonu turlarının eklenmesiyle, Kapadokya, dünya turizminin gözde merkezlerinden biri haline gelmiştir. 

(Bu bölümdeki bilgiler için kaynak: Nevşehir Belediyesi resmî web sitesi)

İlk Çağ Medeniyetlerinin Kapadokya’da Bıraktığı İzler:

Nehir kenarlarına yakın vadiler, ilk çağlardan beri insanların yaşamı için gerekli koşulları sağlamıştır. Su yataklarının varlığı, jeolojik yapının barınma ve korunmaya elverişli olması, Kapadokya’yı ilk çağlarda da çekici kılmıştır. İlkçağ medeniyetlerinde, din, yaşamın neredeyse tümünü kapsamaktadır.

Kapadokya’daki ilk büyük medeniyet, Hititlere aittir. Hititler, kendilerinden önceki Sümer inançlarından büyük ölçüde etkilenmiştir. Hitit uygarlığında, kral aynı zamanda başrahiptir. Yönetim; biri başkral, diğerleri bölge kralları olmak üzere konfederasyona benzer bir sisteme dayanmaktadır. Bölge krallıklarından biri olan Hitit-Tabal Krallığı at yetiştiriciliği ile şöhret kazanmıştır. Kapadokya adı da, ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına gelen Katpatuka’dan gelmektedir.

Hititlerden sonra bölgede hâkim olan Frigler, ziraat ve sanatla meşgul, barışçı bir topluluktur. Dinde ve sanatta önce Hititlerin sonra Yunan medeniyetlerinin etkisi altında kalmışlardır. En büyük tanrıçaları Kibele’dir. Tanrılarından biri de merasimler eşliğinde tapılan şarap tanrısı Dionyos’tur.

Frig inancının bir başka özelliği, mezarlarının tümülüs adı verilen küçük tepecikler şeklinde olup, mezar başına hediyeler konmasıdır. Bu, ölümden sonra da hayatın devam ettiğine inandıklarını gösterir. Homeros tarihinde, Frigler’in hayvan sürülerinin çokluğundan, atlarının çeviklik ve süratinden, bağlarının veriminden övgüyle söz edilir.

Kapadokya’ya bir süre egemen olan Lidyalılar, sahil kesimlerinde Yunan tanrılarından etkilenmiş olmalarına rağmen, Kapadokya bölgesinde yerli dini kültürün etkisi altında kalmışlardır.

Medler ve Persler’le birlikte, Kapadokya’da ateş kültünü merkez alan bir inanç sistemi egemen olmaya başlamıştır. Aya, güneşe ve yıldızlara tapınmışlardır. Bu inanç sistemleri, iyi-kötü düalizmi üzerine kuruludur. Ateşin simgeleri olan ay, güneş ve yıldızlar, iyiliğin kaynağı olduğu için kutsaldır.

Pers kültüründe tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyler yoktur. Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra adadıkları kurbanları dağ başlarında keserler. Zeus dedikleri tanrısal gök kubbedir. Kapadokya, bu bakımdan Persler için ideal bir mekândır. Özellikle Erciyes Dağı, Pers inançları için ideal bir manzara oluşturmuştur. Perslerin inancında önemli yeri olan Ateşgedeler; yüksek bir yerde, içinde sürekli ateş yanan, kül ile kaplı bir taş kovuktan oluşmaktadır.Ateşe tapma inancı Kapadokya’da yaşayan farklı kültürler tarafından da zamanla kabul görmüş, M.Ö. 5. yüzyılda Kapadokya’da ‘mug ayinleri’ çok yayılmıştır.

Kapadokya’nın jeolojik özellikleri, tarih öncesi dönem uygarlıkları için çekicidir. Temel ihtiyaç maddesi olan su yataklarına sahip olmasının yanı sıra, Kapadokya herhangi bir alete ihtiyaç duymadan şekillendirilebilecek kayalıklarıyla, bölgede yaşayan insanların barınma ve korunma ihtiyaçlarını karşılamıştır.

İlkçağ medeniyetlerinden kalan izler arasında arkeolojik kazılar sonucu değerli eserlerin bulunduğu höyüklerin önemli bir yeri vardır. Dünyada bir benzerine rastlanmayan yeraltı şehirlerinin hangi dönemde yapıldığı bilinmemekte, ancak Hıristiyanlığın yayılışından daha önceki dönemlere ait oldukları anlaşılmaktadır. Bazı yeraltı şehirlerinde Hitit ve Frig uygarlıklarına ait kutsal simgelere rastlanmıştır. Kapadokya’da ilk medeniyetlere ait diğer önemli izler Tümülüsler (höyük), yazıtlar ve Kapadokya Tabletleri’dir.

Höyükler

Alacahöyük: Alacahöyük kazıları (1935-1945) Anadolu’nun Bakır Çağı’nda ne kadar büyük bir sanat ve tekniğe ulaştığını gösterir. Burada gün ışığına çıkarılan eserlerin incelikle işlenmiş olması, bunların gelişmiş bir medeniyetin ürünü olduklarını göstermektedir. M.Ö. 2400’lere ait üzeri işlenmiş ve boyanmış Kapadokya keramikleri burada ortaya çıkarılmıştır.

Suluca Karahöyük: Hacıbektaş ilçesindeki Suluca Karahöyük’te 1967 yılında başlatılan arkeolojik kazılar sonucu, Helenistik, Roma, Frig, Hitit ve Bronz çağlarına ait katmanlar tespit edilmiştir. Burada bulunan eserler arasında keramikler çoğunluktadır. Çıkarılan çok sayıda eser, Nevşehir Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Acemhöyük: Aksaray’ın 18 km. kuzey batısındaki Acemhöyük kazılarında M.Ö. 7. yüzyıl sonu ile M.S. 4. yüzyıl arasında farklı medeniyetlere ait çok sayıda yerleşim katı ortaya çıkarılmıştır. Acemhöyük kazılarında ulaşılan izlerden bazıları şunlardır: Bizans Dönemi’ne ait yapılar, Helen-Roma Dönemi’ne ait bir yerleşim birimi ve kültür katı; M.Ö. 500-600 arasına tarihlenen geometrik motifli parlak seramiklerin bulunduğu katlar, Hitit ve Bronz çağına ait sur kalıntıları.

Topaklıhöyük: Avanos ilçesi sınırları içindeki Topaklıhöyük’te İlk Bronz Çağ’dan Bizans Dönemi’ne uzanan 24 mimarî kat ortaya çıkarılmıştır.

Çatalhöyük: Dünyanın en eski peyzaj resmi burada bulunmuştur. Bu, Kapadokya’ya hayat veren dağlardan birinin, Hasan Dağı’nın patlayışını tasvir eden bir fresktir. Bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan resmin M.Ö. 5700’lere ait olduğu saptanmıştır. Ayrıca, Ürgüp ilçesi sınırları içindeki Damsa Çayı yakınındaki Avla Tepesi’nde paleolitik ve neolitik döneme ait eserler bulunmuştur. Ürgüp civarında daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar ise Roma Dönemi’ne ait kaya mezarlardır.

Yeraltı Şehirleri

Dünyada başka bir örneği bulunmayan yeraltı şehirleri, mükemmel bir tekniğin ürünüdür. Havalandırma sistemleri, hava dolaşımı tünelleriyle, emniyet ve güvenlik sistemleriyle, giriş ve çıkışlarda ilginç teknikleriyle, zemindeki kuyularıyla ve çöp toplama mekanizmalarıyla, ziyaretçilerini şaşırtmaktadır.

Kayadan oyulmuş mekânlar, özellikle yeraltı şehirleri, Kapadokya’nın en önemli kültürel zenginliğidir. Yeraltı şehirlerinin ilk defa ne zaman inşa edildiği bilinmemektedir. Bazı araştırmalar, yeraltı şehirlerinin kullanım bakımından, Neolitik devrin ev tipine benzediğini göstermektedir. Ayrıca, Derinkuyu yeraltı şehrinde Hititlere ait kartal heykeline, Mazı yeraltı şehrinin girişinde Friglere ait kare mekânlı bir tapınak ve Kibele’nin kutsal işaretlerine rastlanmıştır. Buradan hareketle yeraltı şehirlerinin bölgenin en eski yerleşimlerinden olduğu söylenebilir. Diğer taraftan yeraltı şehirlerinin tehlike anında sığınma amacıyla mı kullanıldığı, sürekli yaşanan mekânlar mı olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bölgede yaşayan her uygarlık tarafından kullanılmış olması, yeni mekânlar eklenerek genişletilmesi gibi nedenlerle, bu şehirleri tarihlendirmek imkânsızdır. Genellikle ilk kat yerleşimlerin, en eski yerleşimler olduğu düşünülmektedir.

 

Derinkuyu Yeraltı Şehri: Yaklaşık 100.000 kişilik bir topluluğun barınma, yeme, içme, ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Şarap üretimi yapılabilen, içinde su kuyusu ve ahırlar bulunan yeraltı şehrinin 18-20 kat olduğu bilinmektedir. Bu katlardan sadece sekizi temizlenerek ziyarete açılmıştır. Yaklaşık 52 havalandırma bacasına sahip bu yeraltı şehrinin duvarlarında tarihlendirmeye yardım edecek herhangi bir işaret yoktur.

Kaymaklı Yeraltı Şehri: Nevşehir’in 20 km. güneyinde, Kaymaklı kasabasındadır. Sekiz katlı şehrin ilk katı Hititler tarafından yapılmış, diğer katları ise Arap-Pers saldırıları sırasında Romalılar ve Bizanslılar tarafından genişletilmiştir. İki kilometreden fazla bir alana yayılan bu yeraltı şehrinin 4 katı temizlenmiş ve aydınlatılmış durumdadır. 

Mazı Yeraltı Şehri: Kaymaklı yeraltı şehrine 10 km. uzaklıkta, Mazı Köyü’nde bulunmaktadır. Değişik yerlerinden dört giriş tespit edilmiştir. Yeraltı şehrinin ne kadar geniş bir alana yayıldığı bilinmemektedir. 

Özkonak Yeraltı Şehri: Özkonak Kasabası’nda bulunan yeraltı şehri apartman düzenindedir. Mekânlar tünellerle birbirine bağlanmıştır. Bugün mekânların tümü temizlenmiş durumda değildir. 

Tatlarin Yeraltı Şehri: Acıgöl ilçesine 10 km. uzaklıkta, Kale olarak adlandırılan yamaçta yer almaktadır. Bugün sadece iki katı ziyarete açık olan yeraltı şehrinde odaların ve dolapların ebatlarının oldukça büyük oluşu, çok sayıda kilisenin varlığı buranın bir askerî garnizon ya da manastır külliyesi olduğunu düşündürmektedir.

Özlüce (Zile) Yeraltı Şehri: Kaymaklı Kasabası’nın 6 km. batısında, Özlüce Köyü’ndedir. Jeolojik yapısı ve mimarîsiyle diğer yeraltı şehirlerinden farklıdır. Değişik renkte tüflerden yapılmıştır. Kat sistemine göre yapılmamış; geniş bir alana yayılmıştır.

Acıgöl Yeraltı Şehri: Özlüce ve Mazı yeraltı şehirleri ile benzerlik gösterir. Henüz tam olarak temizlenmemiş olan yeraltı şehrinde büyük salonlar birbirine tünellerle bağlanmıştır. 

Sivasa Gökçetoprak Yeraltı Şehri: Gülşehir ilçe sınırları içinde, Gökçetoprak Köyü yakınındadır. Diğer yeraltı şehirlerinden farklı bir jeolojik karaktere sahiptir. Halen tam olarak temizlenmemiş olan yeraltı şehrinin iki katı tespit edilebilmiştir. Yeraltı şehrinin içinde 25 metre derinlikteki su kuyusunda halen su bulunmaktadır.

 İlk Çağ Medeniyetlerine Ait Diğer Eserler

  Civelek Mağarası: Gülşehir’in 4 km. doğusunda yer alan mağara bölgenin en eski yerleşimidir. Kalkerli bir yapıya sahip mağaraya 14 metre uzunluğunda aşağıya doğru uzanan bir galeri vasıtasıyla inilebilmektedir. Mağarada Kalkolitik döneme ait (İ.Ö. 5000-3000) çeşitli objeler bulunmuştur.

 Çeç Tümülüsü: Bölgedeki tümülüsler arasında en ünlü ve hikâyesi en belirsiz olanı Çeç Tümülüsüdür. Ne zaman, kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yöredeki yaygın efsaneye göre, bir kralın mezarıdır. Ancak bilimsel çalışmalar, buranın bir kral mezarı olabileceği gibi, kutsal bir mekân da olabileceğini göstermektedir.

 Kaya Mezarları: Mazı Köyü’ndeki mezarlar, Makedonyalılar Dönemi ile Hıristiyanlığın başlangıcı arasındaki zaman dilimine aittir. Burada bulunan 5 mezar, İ.Ö. 6. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan Likya-Karia mezar stiline göre yapılmıştır. Sofular, Ortahisar ve Göreme’de Kapadokya Krallığı’na ait Asiatik stilde mezarlar bulunmaktadır. Görkemli mezarlarıyla ünlü bir medeniyet olan Romalılar, Avanos ve Ürgüp çevresinde güzel mezarlar yapmışlardır. Bunlardan en ünlüsü ve en güzeli Ürgüp’ün doğusundaki Ağzıgüzel’dir.

 Acıgöl-Topada Yazıtı: Acıgöl yakınlarında 1934 yılında ortaya çıkarılmış bir kaya yazıtıdır. Yazıt, Hitit hiyerografısi ile yazılmış olmakla birlikte, yazım karakterinin daha eskiyi işaret ettiği düşünülmektedir. Yazıtta bölgenin siyasî durumu ve liderin icraatları anlatılmaktadır.

Kapadokya Tabletleri: Asur medeniyetinin bıraktığı, çivi yazılı ‘Kapadokya Tabletleri’ Anadolu’nun ilk yazılı belgeleridir. Dönemin toplumsal ve siyasal yaşamına ışık tutan bu tabletler, aslında ticarî ve ekonomik sözleşmelerdir. Tabletlerin çoğu Akad dilinde, bir kısmı da yerel lehçelerle yazılmıştır.

Dil Değiştir

1endemik
dogahann